18.05.2007

Evrenin Özü ve Thales’in Filozofluğu Hakkında bir Deneme



Miletli Thales, İsa’dan önce 6.yüzyılda yaşadığı düşünülen, bilinen ilk filozoftur. “ Evrenin ana maddesi/ilk nedeni nedir?”, sorusuna verilen (mitolojik) yanıtların filozofu tatmin etmeyişi, bu soruya kendi cevabını bulmasına sebep olacaktır. Tabi ki Thales, aklını kullandığı için, kendini Milet bölgesiyle sınırlamamış farklı yerler göreyim, gözlem yapayım ve Doğu’ya, Mısır’a doğru gideyim demiştir. Felsefeye – anlamaya çalışmaya ve sorgulamaya – gönül verenler olarak, biz, ilk filozofumuz Thales’i elbette yine rasyonel sorularına, rasyonel cevaplar arayan bir başka filozofumuzun aklından ya da gözünden görüyor ve Thales’in “ Her şey Tanrılarla doludur ” dediğini – demek istediğini – Aristoteles’ten öğreniyoruz.

Thales neden ilk filozoftur? Batı felsefesinin Platon’dan sonraki en önemli ismi, Aristoteles, Sokrates öncesi felsefede, kendini otorite olarak gördüğü ve Thales ilk filozof olmalıdır gibi bir şey söylediği için değildir elbette(!) Thales ilk filozoftur çünkü doğayı anlamaya çalışmasının yanı sıra, çeşitliliğin altında yatan sebebi sorgulamış; doğadaki çeşitliliğin/değişimin nedeni için – ana neden, ilk neden olarak – doğal olanı söyleyip, “su”dur demiştir. Peki, neden çokluluğu/çeşitliliği tek bir nedene bağlamak istemiştir? Çünkü Thales gibi doğa filozofları ya da birci [monist] filozoflar çeşitliliği bir bütün olarak görmüşlerdir, böyle görmelerinin nedenini belirlemek/anlamak ise çok zordur. Felsefe eğer dünyadaki çokluğu anlama çabasıysa; Thales gibi filozoflar için bu anlam, bir birlik, bir ilk neden bulmak demek olabilir; ancak Thales (elbette) felsefe yapmak için, evrenin özü sudur dememiştir. Thales’ten önce, mitoslarda da evrenin nasıl oluştuğuna, sonunun varolup olmadığına dair sorular sorulmuştur; ancak mitoslarda verilen cevaplar, insan aklını artık tatmin edemez hale gelmiştir. Homeros’ ta bir bakıma – Thales’ten önce – filozof olarak görülebilir ( ki Aristoteles’in bu türden bir kabulü olduğu da söylenir ) çünkü onun dünyası da Tanrılarla doludur ve gizemlidir; ancak bu dünyada insanın da yeri vardır; insan, ahlakını böyle bir dünya da geliştirip, istenciyle hareket etmeye çalışır.[1] Ancak Thales, bu dünyadaki değişime ve çeşitliliğe, bu dünyadan bir şeyle cevap vererek, kendinden öncekilerin gizemciliğini bırakmış ve kutsal olanı düşünmek yerine doğaya bakmıştır. Bakmakla görmenin farkını anlayıp, dünyayı görmeyi/anlamayı isteyen her insanın/filozofun ( bkz: Batı felsefesi filozofları ) yapacağı gibi, Thales’te gözleri üzerinde aklının hâkimiyetini sağlayacak ve dünyayı aklıyla gözlemeye başlayacaktır.

Erken dönem Yunan filozofları, evrenin özünü açıklamaya çalışmışlardır ve yine bu evrenle alakalı bir özden söz etmişlerdir. Filozof Aristoteles’in felsefesi, Platonun formunu maddeye yani dünyevi olana indirmekle başlamıştır; bu nedenle, evrenin özünü başka yerlerde – formların statüsü gibi – aramayan monist ve kozmolojist erken dönem Yunan filozofları Aristoteles’in koruması altına girmiştir. Belki de, Thales, onun gibi bir otoritenin gözünde dünyayı, dünyasal/doğal olanla açıkladığı için ilk filozoftur; Aristoteles’in gözünde ilk filozof olmak, – iyisi kötüsü bilinmez ama – felsefe tarihinde ilk filozof olmaktır.

Filozof, Doğu’nun pratik hayatta kullandığı ve gündelik yaşamı kolaylaştırmak için yaptığı gözlemleri; düşünsel hayatına taşıyıp, bu gündelik bilgilerden akıl yürütme ile anlamlar çıkarmış, sorgulamalar yapmış ve bilgiyi, pratik gereksinme aracı olmaktan çıkartarak sistematik hale getirmiştir. Thales de Doğu’ya gitmiştir, görmüştür ki, Mısırlı’lar yaşamlarını Nil nehrine adamış, ekin zamanını Nil’in taşmasına ya da durgunluğuna göre belirlemişlerdir. Elbette ki bu türden bir belirleyişi, kendi ölçümleri/hesaplamaları sayesinde yapmışlardır. Thales onların günlük yaşamda kullandıkları bu ölçümleri geometri adıyla geliştirmiştir; Thales’in her ikizkenar üçgenin taban açılarının eşit olduğu ve birbirini kesen iki doğruda ters açıların eşit olduğu teoremini bulduğu söylenmektedir[2]. Belki de Thales’in, evrenin özünün su olduğunu söylemesi, suyun hem yıkıcı gücünü hem de sonsuz ve tükenmez oluşunu görmesinden ve Nil Nehri’nin Mısırlı’lar için önemini – yani Mısırlı’ların pratik hayat deneyimlerini – gözlemlemiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Thales, temel madde olarak suyu alıyor ve bunun içinde Tanrısal yaratma gücünün, mıknatıs taşındaki çekme kuvveti gibi, bir hayat gücünün bulunduğunu söylüyor[3]. Bu nedenle, filozof, su herşeyin sebebidir dediğinde, dışardan etkisi olan bir şeyden söz etmiyor; yanı sıra, değişimi sağlayan doğal özden söz ediyor. Filozofun, evrenin özü için öne sürdüğü neden, evrendeki herşeyin bu özle dolu olduğunun varsayımıdır. Thales için bu dünyada tanrısal olmayan hiçbir şey yoktur, yani her şeyin özünde canlı bir şey vardır. Ancak Thales gibi monist filozofların Tanrı anlayışının teolojiyle ilgisi yoktur. Onlar sadece evrenin sebebini, yine evrende var oluşundan söz edilebilecek bir tözde bulup, çeşitliliği bu tözle açıklamaktadırlar. Thales’in ‘su’yu evrenin özü olarak kabul etmesi, evrenin ‘su’dan yaratılmışlığını değil, suyun her şeyde varolmasını anlatmaktadır. Felsefe ile kutsal ya da mitolojik olanın ayrıldığı nokta, var etmekten söz etmeden, varolan her şeydeki tek şeyi görmektir.

Mısırlı’ların bilgiyi bilmek için değil, pratikte yararlı olması için kullandıkları, filozofların ise sadece bilmek için bilmek anlayışıyla bilgi peşinde koştukları söylenip, en azından Thales zamanındaki Doğu Medeniyetlerinin felsefe adına bir şey yapmadıkları ve bu nedenle felsefenin Thales’in önderliğinde – sadece bilmek için – yapıldığı söylenebilir. Ancak, zihin bilmek için bilmek diyen felsefede gördüğü çelişkiyi de : “pragmatizm gibi felsefe akımları vardır, ve bu akımlarda bilgi sistemleşmenin ötesinde, pratik fayda getirdiği oranda değerlidir” şeklinde ifade eder ve yine de – daha da bütünlükçü yaklaşımıyla – ekler: “ İsa’dan önce altıncı yüzyılda, gizemden kurtulmak isteyen ve bazı cevaplarla tatmin olmayan insan, artık aklını kullanmanın zamanı geldiğini anlamış; evren sorgulayışında, gözlemlerini aklının süzgecinden geçirerek, cevaplar bulmuştur. Bu nedenle, felsefenin Thales’le başla(tıl)masında pek bir sakınca yoktur”

Filozof olunmayacağı, filozof doğulacağı dile getirilip, ardından filozof Aristoteles’in neler diyebileceği üzerine yorumlar yapılabilir. Örneğin, Aristoteles herkesin potansiyel olarak “filozof olma” niteliği taşıyabileceğini söyleyebilir. Ancak bunun yeterli olmayacağı Aristoteles’in dört neden kuramıyla açıklanabilir. Aristoteles felsefesindeki dört neden kuramında, bir şeyin etken nedeni, [efficient cause] değişimin ya da sabitliğin ilk kaynağı [the primary source of the change or rest ] ya da bir şeyin, o şey olmasına sebep olan nedendir; örneğin, heykele şekil veren heykeltraş, o heykelin etken nedenidir. Aristoteles terminolojiyse konuşmayı göze alan ve Thales’in etken nedeni olarak Mısır’a gidişini öne süren zihin, Thales’in ilk filozof olmasının yanı sıra, felsefenin doğuşunda da Doğu düşüncesini asla göz ardı edilmeyeceğini en Aristotelesçi yaklaşımla rahatlıkla(!) savunabilir.

Kaynakça

Kranz, Walther, Antik Felsefe, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1994

Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2003

Jones, W. T, A History of Western Philosophy, New York, Harcourt, Brace, 1952

Sinem


gecipgidenzamanlar@gmail.com



[1] Kranz, Walther, Antik Felsefe, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1994

[2] a.g.y.

3 a.g.y.

Hiç yorum yok: