23.05.2007

South San Gabriel - Welcome Convalescence


Hüzün o kadar yoğun olduğunda ne kadar da mutluluğa benziyor.

Bir kaç sene önce, büyük bir şehir de geçirdiğim oldukça zor bir yıldan sonra, tekrar kendi küçük deniz kenarı şehrime, annemin yanına dönmüştüm. Yorgundum. Hayatımda olmadığım kadar yorgun hissediyordum kendimi. Yaralanmıştım. Her yönden yaralanmıştım. Dinlenmeye ihtiyacım vardı. Mutsuz değildim ama mutlu olamayacak kadar da tükenmiştim. Kulağımda müzikle devamlı turlar atıyordum sahilde.

Bir gün, hava kapalıyken, o ağır yağmur havasında, akşamdan indirdiğim müziklerden biri gözüme çarptı, iyice eskiyip, terkedilmiş bir iskelenin üzerinde oturup denizi izlerken, o albümün ilk notaları çalmaya başladı-ki kendi bestesi değildi Will Johnson'ın, bir alışveriş merkezinde çalan bir kemancının kaydıydı-.

Sizi ağlatan müzikler vardır. Çok nadirdirler. Yaşlandıkça da, daha fazla müzik dinledikçe de azalırlar sayı olarak. En büyük etkiyi de ilk dinlediğinizde yaparlar. Ve o ilk anı, sonsuza dek aklınıza kazınır. Welcome, Convalescence (Hoşgeldin, Nekahat) başlayınca, bütün yorgunluğunu hissettim üzerimde geçirdiğim günlerin ve o anda iyileşme dönemim de başladı. Uzun süre benimle kaldı bu albüm, şarkılar ağır ve hüzünlü olsa da bir tezat yok ismiyle. Bunlar gerçekten de iyileşme dönemi şarkıları.

Bir arkadaşıma dinlettiğimde, hiç böyle bir grup dinlemediğini söylemişti bana -ki kendisi country, indie ve türevlerini hakkında bilgiliydi-. Ama South San Gabriel, alt-countrye büyük yenilikler getirmiyor, ne de soundları çok ilginç. Will Johnson'ın törpülü sesi de duyulmamış şey değil. Fakat SSG'yi farklı kılan o yoğun kendine özgülükleri (beklenmedik yerlerde ortaya çıkan lo-fi elektronik ritmler, upuzun, ağır akan şarkı yapıları ve karanlık şarkı sözleri ve özellikle de Will'in içten, duygusal sesi) ve bence albümün, o nadir görülen, kalp ağrısını müthiş iyi anlatan albümlerden biri olması.

Will Johnson'ın Centro-Matic albümlerinde ki klasik countrynin aksine daha deneysel bir yapısı var South San Gabriel'in ve daha karanlık. "Hataya düşme, seni mutlulukla ateşe verecek olan bizleriz" diyerek başlıyor albüm ve az çok aynı minvalde ilerliyor. Kalp kırıklıkları, hoşçakallar, sınırlar,zehirler,kızgınlık,kaçışlar...

Ve hala ayırt edemiyorum bu albümde hüzün nerede bitiyor ve mutluluk tekrar başlıyor. Alttan alta bir ışık duyma eğilimindeyim bu albümü dinlerken. Sanki o kadar mutsuzluktan sonra, daha ileri gidilemezmiş gibi, geri kalan tek şey tekrar yükselmek, iyileşmekmiş gibi geliyor bana. Albüm kapağinda ki yaralı ayı gibi, yaralar kapanmış, iyileşmeye hazır ama verilen savaşın yorgun mutsuzluğu da hala görülüyor yüzünde. Kaybedilmiş şeylere dair bir albüm bu ve o kaybedilen şeylerin yerine yenilerinin gelmeye başladığı zamanlara dair bir albüm.


Hiç yorum yok: