6.04.2007

Tıraktatus

Beni tanımadıklarını söylüyorlar. Ben yokmuşum, böyle söylediler. Kendimi kontrol ettim aynanın karşısında, emin olmak için, olduğumdan. Basbayağı oradaydım işte. Aynanın içinde, başkalarına kayıp ama kendim için yerli yerinde. Annemin gözlerinin içine baktım (emin olmalıydım, aklımda "aynalar yalan söyler" klişesi yer etmişti) ve kendimi bulmaya çalıştım. Evet! Oradaydım. Ama bu bir yanılgı olabilirdi. Ne de olsa onun oğluydum, eğer kaybolsam bile orada yaşamaya devam ederdim, değil mi? Annemin gözlerinin içinde, onun hayatında kaybettiği herkesle birlikte, gözyaşından oluşmuş rahminin içinde, anılarla beslenen bir hayalet.

Annemin gözleri bilmeden de olsa beni çarpıtıyordu, nereden baksan yalan söylüyorlardı (daha doğrusu, onların doğrusu, yalnızca onun için doğruydu).

Kendinizi kaybetseydiniz, nerede arardınız?

"Ben" nereye gizlenir?

Kafamı toplamak için biraz yürüyüşe çıktım. İnsanların arasına karışmak, belki yokluğumun nerede olduğunu bulabilmemi sağlardı. Yerimi anlamam için, olmadığım yeri bulmam gerekiyordu. Ne de olsa ben de insanların bir parçasıydım. Onlarla nefes alıp, yemek yiyor, alışveriş edip, kültürel aktivitelerde bulunuyordum. Aynılığım oldukça fazlaydı onlarla.

Karşılaştıklarımın hareketlerini inceledim, varlığıma dair bir ipucu bulabilmek için.
Önemsiz konulardan konuşur(lar)ken tavırlarını izledim -ellerinin hareketlerini, gözlerinin nereye odaklandığını- ve bunun gibi ayrıntılar. Eylemlerinde yarattığım dalga(lanma)ları aradım. Karşılık veriyorlardı. Etkileniyorlardı benden ve yaptıklarımdan.

Ama bu da bir yanılsama değil miydi? Beni bütünlüklü olarak algılamaları imkansızdı. Eğer parçalarımı görüyorduysalar, bütün olmadan var olan parçaların oluşturduğu beni nasıl bilebilirdiler ki? (Parçalar yanıltıcıdır. Bir motor araba değildir, bir meyvenin ağaç olmadığı gibi. İnsan yalnız korkuları ya da tutkuları değildir. Geçmiş insanı tanımlamaz. Şimdi ve gelecekte geçmiş kadar insanın bir parçasıdır. Beni göremiyorlardı gerçekte. (Gördükleri yok olmuş "ben"in kalıntıları da olabilirdi))

Asıl istediğim etrafıma bir çizgi çizmeleriydi, sınırlarımı belirleyen, kalın, güven verici bir çizgi. Bu çizginin içinde ben olmak isterdim, saklanmayan, karanlık köşelerde işi olmayan, apaydınlık ben. (Çok mu iddaalı ya da idealist?)

Yokluğum fark ediliyorsa eğer ben etraflarındayken (bana "sen yoksun" diyorlardı hatırlarsanız) ben yokken ne oluyor benim durduğum yerde? Konuşurken "Sen yoksun!" diyorlar orada olmama rağmen. Peki ya ben yanlarında değilken (ben onları algılamazken) ne diyorlar?

Hiç yorum yok: